Logo

F43.1 - Travma Sonrası Stres Bozukluğu

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU

Tanım

Travma, bireyin fiziksel ve psikolojik bütünlüğüne zarar verebilecek her türlü olumsuz yaşantıdır. Bu tür deneyimler birey için son derece zorlayıcıdır. Kişi, kendi başa çıkma kapasitesini aşan içsel veya dışsal uyaranlara maruz kalır ve bunun sonucunda travma sonrası stres bozukluğu, anksiyete, depresyon, madde kullanımı, kişilik bozuklukları gibi psikiyatrik rahatsızlıklar ve çeşitli fiziksel hastalıklar ortaya çıkabilir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), kişinin ölüm, ağır yaralanma veya fiziksel bütünlüğüne yönelik bir tehdit içeren olaylara maruz kalması veya tanık olması sonucu gelişen, uzun süreli psikolojik ve fizyolojik belirtilerle karakterize bir bozukluktur. Deprem, savaş, cinsel saldırı, trafik kazaları gibi travmatik olaylar sonrası ortaya çıkabilir. Travmatik bir olayın ardından birey, yaşadığı deneyimleri hem bilinçli hem de bilinçdışı olarak tekrar tekrar yaşayabilir ve zamanla bu durum kalıcı bir hale gelebilir. Üzerinden uzun bir zaman geçmiş olsa bile, travmanın etkileri belirli tetikleyicilerle yeniden ortaya çıkabilir. Bu tür olaylar kişinin kendine, çevresine ve geleceğe dair algılarını olumsuz yönde etkileyerek temel güven duygusunu sarsar. Dünya artık tehdit dolu bir yer gibi algılanırken, gelecek belirsiz ve umutsuz görünebilir. Kişi, kontrolünü kaybettiğini hissederek kendini yalnız, çaresiz, güçsüz, dışlanmış, yetersiz ve değersiz görebilir. Kişinin olay sırasında yaşadığı yoğun korku, dehşet ve çaresizlik hissi, TSSB gelişiminde belirleyici faktörler arasındadır.

DSM-5-TR’de Travma ve Stresle İlişkili Bozukluklar kategorisinde yer alan TSSB, kişinin travmatik olayı tekrar tekrar yaşaması, kaçınma davranışları sergilemesi, aşırı uyarılma belirtileri göstermesi ve olaya dair bilişsel-duygusal değişiklikler yaşamasıyla kendini gösterir. Belirtiler uzun süre devam edebilir ve kişinin iş, sosyal ve aile yaşantısını olumsuz etkileyebilir.

Epidemiyoloji ve Risk Faktörleri

Travmatik olay yaşama olasılığı, erkekler için %43-81, kadınlar için ise %36,7-74,2 arasında değişmektedir. Erkeklerde fiziksel saldırı ve savaş gibi travmalar daha sık görülürken, kadınlarda cinsel travmalar daha yaygındır. Genel nüfusta travma sonrası stres bozukluğunun (TSSB) yaşam boyu görülme oranı %1 ila %13 arasında değişmektedir. TSSB’nin yaygınlığı ve bireylerin psikososyal işlevselliğini ciddi şekilde etkileyebilmesi nedeniyle, bu durumun önemli bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınması gerekmektedir.

Risk Faktörleri:

  • Travmanın şiddeti ve süresi: Daha uzun süren ve şiddetli travmalarda risk artar.

  • Önceden travma yaşama öyküsü: Çocukluk çağı istismarı, aile içi şiddet gibi travmalar sonrası risk yüksektir.

  • Genetik ve biyolojik faktörler: Ailede ruhsal hastalık öyküsü bulunan bireylerde daha sık görülür.

  • Psikososyal faktörler: Düşük sosyoekonomik düzey, sosyal destek eksikliği, yalnızlık gibi durumlar TSSB gelişimini kolaylaştırabilir.

  • Travmayı algılama biçimi: Travmaya verilen anlam, bireyin başa çıkma mekanizmaları ve stres toleransı hastalığın seyrini etkiler.

Bazı meslek gruplarında travmaya maruziyet daha yüksek olup, askerler, polisler, itfaiyeciler ve sağlık çalışanları TSSB açısından risk altındadır.

Klinik Belirtileri

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), çeşitli belirtilerle kendini gösterir ve bu belirtiler dört ana grupta ele alınır. Travmayı yeniden yaşama belirtileri arasında, travmatik olayın istem dışı tekrar tekrar akla gelmesi, kabuslar ve uykusuzluk, olayın tekrarlanacağına dair yoğun korku ve zaman zaman bireyin kendini olayın içinde hissetmesine yol açan flashback deneyimleri yer alır. Kaçınma belirtileri, travmayı hatırlatan yer, kişi veya durumlardan uzak durma, olayla ilgili düşünce ve duyguları bastırma ve travmanın belirli bölümlerini hatırlayamama şeklinde ortaya çıkar. Bilişsel ve duygusal değişimler, travmaya dair olumsuz inançlar geliştirme, kendini ya da başkalarını suçlama, sürekli korku, öfke, suçluluk veya utanç hissetme, çevreye karşı ilgisizlik ve kopukluk, genel bir mutsuzluk ve umutsuzluk hissi şeklinde gözlemlenir. Aşırı uyarılma belirtileri ise kişinin sürekli tetikte olması, ani ses ve hareketlere aşırı irkilme, konsantrasyon güçlüğü, uyku problemleri ve öfke patlamaları yaşamasıyla kendini gösterir. Bu belirtiler bireyin günlük yaşamını önemli ölçüde etkileyerek işlevselliğini azaltabilir.

Etiyopatogenez

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gelişiminde biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörler bir arada rol oynar. Beyin yapısı ve nörobiyolojik mekanizmalar incelendiğinde, amigdalanın aşırı aktivitesi korku tepkilerini artırırken, hipokampüs travmatik anıların düzenlenmesinde zorlanır. Prefrontal korteksin yetersiz kontrolü, korku tepkisinin baskılanmasını güçleştirir ve HPA ekseni düzensizliği, stres hormonlarının anormal salınımına yol açarak bireyin sürekli bir tehdit algısı içinde kalmasına neden olur. Psikolojik faktörler, bireyin travmayı algılama biçimi ve başa çıkma stratejileri ile yakından ilişkilidir. Travmaya dair olumsuz inançlar ve öğrenilmiş çaresizlik, semptomların daha şiddetli hale gelmesine yol açabilir. Çevresel ve sosyal faktörler ise hastalığın seyrini önemli ölçüde etkiler. Sosyal destek eksikliği, yalnızlık ve travmanın paylaşılmaması, semptomların kronikleşmesine ve kişinin iyileşme sürecinin gecikmesine neden olabilir.

Tedavi Yaklaşımları

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tedavisinde psikoterapi, farmakoterapi ve yaşam tarzı düzenlemeleri bir arada uygulanır. Psikoterapi yöntemleri arasında en etkili yaklaşımlardan biri Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) olup, olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmeye yardımcı olur. Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR), travmatik anıların işlenmesini desteklerken, Maruz Bırakma Terapisi bireyin korkulan durumlarla güvenli bir şekilde yüzleşmesini sağlar. Farmakoterapide, SSRI ve SNRI grubu antidepresanlar (Sertralin, Paroksetin, Venlafaksin) ilk basamak tedavi olarak kullanılırken, Prazosin travmaya bağlı kâbusları azaltmada etkili olabilir. Şiddetli vakalarda antipsikotikler destekleyici tedavi olarak tercih edilebilir. Yaşam tarzı değişiklikleri de tedaviye önemli katkı sağlar; düzenli egzersiz, meditasyon ve stres yönetimi teknikleri iyileşme sürecini destekler. Aile ve grup terapileri ise bireyin sosyal destek sistemini güçlendirerek daha sağlıklı bir iyileşme süreci sunar.

Sorumluluk Reddi Beyanı

Reçetemiz.net doktor ve eczacılardan oluşan geniş bir ekip tarafından, doktorlar ve tıp fakültesi öğrencileri için hazırlanmıştır. Buradaki bilgiler bir hekimin teyidine muhtaçtır. Sağlık profesyoneli olmayanların kullanımına uygun değildir. Sitenin amacı hekimlere kolaylık sağlamaktır. Hastanın klinik durumu gözetilerek reçetenin düzenlenmesi tanı koyan hekimin sorumluluğundadır. Reçetemiz.net herhangi bir sorumluluk taşımamaktadır.